Karamazov'dan Karadağ'a... Uyeol11

Join the forum, it's quick and easy

Karamazov'dan Karadağ'a... Uyeol11

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Karamazov'dan Karadağ'a...

    H.SeNDiL
    H.SeNDiL
    Genel Moderatör
    Genel Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3110
    Kullanıcı Puanı : 3338
    Kayıt tarihi : 09/02/10
    Yaş : 36
    Lakap : Gamsız
    Cinsiyet : Kadın Burç : Yengeç

    Karamazov'dan Karadağ'a... Empty Karamazov'dan Karadağ'a...

    Mesaj tarafından H.SeNDiL Ptsi Kas. 08, 2010 12:49 pm

    Karamazov'dan Karadağ'a... 16207459

    HABERTURK.COM bu akşam ilk bölümüyle ekrana gelecek olan Karadağlar'ın setine girdi

    Erdal Özyağcılar'ın başrolünü oynadığı, Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler adlı romanından uyarlanan, bu akşam ilk bölümüyle seyirci karşısına çıkacak olan Karadağlar dizisinin çekimleri sürerken, Kaz Dağları'ndaki sete konuk olduk.

    Dizinin başrol oyuncusu Erdal Özyağcılar'la, 1989 yılında başlayan dizi-film hayatını, Muhsin'den sütçü Ramiz'e kadar canlandırdığı karakterleri ve Halit Karadağ'ı konuştuk.

    İşte dünden bugüne Erdal Özyağcılar:

    1989’dan itibaren Bizimkiler adlı dizide oynamıştınız. Türkiye’nin en başarılı, en uzun soluklu dizilerinden birisiydi. Sizce bu dizi başarısını neye borçlu?

    Bu dizinin başarısının en önemli faktörlerinden bir tanesi Umur Bugay. Çok güzel bir senaryosu var. Türkiye’nin geneline yayılabilen bir aile bunlar, Almanya’dan geliyorlar. Orada da farklı kesimlerden insanlar vardı. Yani çekirdekte bir aile, sonra daha büyük bir aile, apartman… Her karakterin kendi sosyal yapısı içinde ilişkileri vardı. Sonra da bana göre çok doğru bir cast yapıldı. İşin içinde tiyatrocu kökenli arkadaşların getirdiği bir de avantaj vardı. Bunların hepsi birleşince böyle 14 seneye yayılan uzun soluklu bir dizi oldu.

    BİZİMKİLER SANAT HAYATIMI DİZİ-FİLM KULVARINA SOKTU

    Televizyon ekranına ilk böyle bir rolle geldiniz, bu hayatınız ne yönde değiştirdi?

    Benim hayatımı değiştirdi çünkü benim dizi-film dünyasındaki ilk startım o oldu. Bana öyle bir kulvar uygun görülmüş, sanat hayatımda, ben de o kulvarı hiç bozmadım. Başka kulvarlara atlamayı da düşünmedim. Tabi arada tiyatro yaptım tiyatrocu olduğum için. O durumda ben çok önemli bir sinema ivmemi de kaybettim, ya da onu biraz erteledim diyeyim. Ama doğru hareket etmişim gibi geliyor.

    Daha sonra Bizimkiler’den, henüz dizi bitmeden ayrıldınız…

    Güner Namlı, o zaman Umur Bugay’la ortaktı, ayrıldılar. Güner Namlı bana bir rol teklif etti. Şehnaz Tango… Ben de kabul ettim, tabi Umur’la da konuştum. Onlar da saygı duydular yani ben kendi kulvarımı kendim yapayım diye. Üç sene de iki diziyi birden devam ettirdim.

    “BU DİZİ OYNAYANA KADAR BAŞIM HEP EĞİKTİ”

    Şehnaz Tango da 3 yıl sürdü. Şehnaz Tango’nun da şöyle bir özelliği vardı; o güne kadar pek dizilerde değinilmeyen, ayrı, fakat birbirlerine tutkuyla bağlı, iki çocukları olan karı-kocanın, çok insani ve içler acısı, çok dramatik, çok duygusal bir serüvenini anlatıyordu. Sevgili Perran Kutman’la oynamıştık. Türk insanının zaman zaman nasıl olur dediği bir şeyin olabileceğini gösterdik. İnsanlar ayrı da olsalar, eğer tutkuyla bağlanıyorsa aralarında bir yerde çatlak varsa, bu çatlağı evlenmeden de hale yola koyup mutlu bir dünya kurabilirlerin adını veriyordu insanlara.

    Hatta hiç unutmuyorum, ben bir iş için valiliğe gitmiştim. Bir vali muavini hanımefendi şöyle bir laf etti: "Erdal Bey bu dizi oynayana kadar benim başım hep eğikti, fakat bu diziden sonra başım dik. Çünkü ben de aynı bu dizideki gibi kocamı çok seviyorum ama iki senedir ayrıyım, iki tane kızımız var. Yazları beraber yazlığa gidiyoruz sizin diziden sonra" dedi.

    Yıllarca Şükrü rolünde iyi aile babasını oynadınız. Sonra Muhsin’le biraz daha değişti insanlara verdiğiniz izlenim…

    Muhsin de yine iyi aile babasıydı, ama onun da kumar gibi alkol gibi bir takım tutkuları vardı. O da çok insani, ama ona rağmen onları törpüleyerek, zaman zaman onların esiri olarak ama Şehnaz’a karşı hiçbir zaman o tutkulu aşkını bozmadan gelişen bir erkek karakteriydi.

    O dönemden sonra ben Delikanlı diye bir proje yazdım. O zamanlar şarkıcı dizilerinin tozu dumanı içinde 14 bölüm sonra kalkmak zorunda kaldı.

    Sonra bizim TRT’yle bir serüvenimiz oldu. Müjde Ar’la 'Karakol’da Ayna Var'ı çektik. Ondan sonra sevgili Hülya Koçyiğit’le 'Mihriban'ı çektik.

    Sonra gene benim projem olan Perihan Savaş’la, Güzin Özyağcılar da oynamıştı orada, 'Sevda Kondu'yu çektik. Onu da Kanal 6’ya yapmıştık. Kanal 6 yeni bir kanal olduğu için izlenme oranı 0.80’di ama bizim ilk bölümünün reytingi 4’tü. Bir kanalın izlenme oranının yaklaşık 4 katı bir reyting aldık. Aslında büyük bir kanala geçmek istedik fakat bu eski kanaldaki bazı sürtüşmelerden dolayı atlayamadık. Atlasak herhalde bir iki sene devam edecek, uzun soluklu bir dizi olacaktı.

    “YABANCI DAMAT, BİZİMKİLER'İN GAZİANTEP VERSİYONU”

    Bir süre ara verdikten sonra Yabancı Damat’la geri döndünüz ekranlara…

    Sevgili Türker İnanoğlu bunu teklif etti. Türker Bey Yavuz Bey’le çalışıyordu. Çok doğru karakterler, çok emek verilmiş bir hikayeydi. Ben tabi balıklama atladım o Baklavacı Kahraman’a. Güzel de bir kadromuz vardı. O da Anadolu kökenli bir ailenin hikayesi. Ben hatta şöyle bir şey demiştim Kanal D yöneticilerine, ‘bu, Bizimkiler’in Gaziantep versiyonu. Baklavacı versiyonu.’ Ama hakikaten öyleydi, çok sıcacık bir aile vardı.

    “EVRENSEL AŞKLA TÜRK DIŞ SİYASETİNE KATKIDA BULUNDUK”

    Yalnız Yabancı Damat’ın Türk dış siyasetinde çok büyük bir yeri var. Yunanistan’ın çok tutucu bir profesörü bize, “Bugüne kadar politikacıların yapamadığını, dışişlerinin yapamadığını bu dizi yaptı, Yunanlara Türk insanını tanıttı” demişti.

    Ondan sonra bir de Elveda Rumeli geliyor. Elveda Rumeli’de de biz orada ömürlerini geçirmiş Türk insanlarının hatıra defterlerini açtık. Daha bir tarihsel perspektif içinde Balkan insanının, Balkan Türkünün acılarını, mutluluklarını, serüvenlerini anlattık. Göçe pek giremedik, o da kanalın bir işgüzarlığı oldu. Hiç olmazsa göçle bu işi tamamlayabildik ama bu imkanı bize tanıyamadılar. Olsun, sağlık olsun, ama biz gene de Balkan Türklerinin hatıra defterlerini açtık.

    ELVEDA RUMELİ NEDEN BİTTİ?

    Evet aslında dizi bir sürü insanın bilmediklerini gösteriyordu ve çok sevilerek izleniyordu. Çok merak edilen bir soru neden bittiği. Çok zamansız ve beklenmedik bir şekilde bitti çünkü…

    Bu kanalla, yapımcıyla zaman zaman olabilen, ileriyi görememekten kaynaklanan bir şey. İşi kısır mali hesaplara dönüştürdüler. Ona pek fazla girmek istemiyorum.

    TÜRKİYE’DE DE YOĞUN OLAN BABA-OĞUL ÇATIŞMASINI DOSTOYEVSKİ ÇOK GÜZEL İŞLEMİŞ

    Gelelim Karadağlar’a…

    Evet, Karadağlar. Bu da benim için önemli bir iş, dikkat ederseniz Bizimkiler, Şehnaz Tango, Yabancı Damat hepsi genel anlamda seyircinin kendi kafasında soru işareti olan bazı şeylere cevap veren diziler bunlar. Burada da biz Türkiye’nin genelinde çok olan ama pek gün ışığına çıkmamış baba ve oğulları arasındaki çatışmayı anlatıyoruz. Tabi bu çatışmayı da Dostoyevski en güzelini yazmış Karamazov Kardeşler olarak.

    HALİT KARADAĞ İPİN UCUNU BİRAZ KAÇIRIYOR

    Türkiye’de, Anadolu’da özellikle erkek çocuklarla baba arasında çok büyük çatışmalar vardır. Hele hele işin içine miras, hak, hukuk, para girdiği zaman bu daha da büyür. Hatta cinayetlere kadar süren olaylar vardır hep bunlar aile içinde kalır, pek gün ışığına çıkmaz. Biraz evvel anlattığım gibi belirli bir sosyal yapıyı gün ışığına çıkaracak bir dizi olacak.

    Burada benim rolüm Halit Karadağ. İnsanlara öbür çizdiğim karakterlerden farklı olarak kötü baba gibi görülüyor ama kötü değil. Acılı geçmişinden dolayı, -1930’larda da geçiyor bu, bir de enflasyon var,- paranın çok zor kazanıldığı bir dönemde öyle bir babayı görüyoruz. Tabi ki zaten bizim Türk toplumunda babalar hep böyle sekter olurlar. Ama Halit Karadağ’da bunun biraz daha ipin ucu kaçıyor, o da genel bir olaydan, miras ve para olayından dolayı.

    “TANRI ÖYLE BİR DÜZEN KURSUN Kİ, KİMSE KÖTÜ OLMASIN”

    Zaten Dostoyevski’nin de sorguladığı olay odur. Yani diyor ki tanrı bu düzeni kuruyor, e bu düzen içinde bir de miras olayı var, para olayı var. İşin içine miras ve para girince günah da giriyor, sevap da giriyor. O zaman kötülükler de giriyor iyilikler de giriyor. Peki diyor Tanrı bunu bilmiyor mu? Niye bu miras ve para olayını koyuyor ki bu insanları çatırdatıyor? Tanrı öyle bir düzen kursun ki bunların hiçbiri olmasın, kimse de kötü olmasın.

    Bir de burada Dostoyevski güzel çatışmalar da yapmış. Babayla oğlun aynı kadına aşık olması. Öbür tarafta aynı şekilde oğullardan bir tanesinin nişanlısıyla daha doğru bir duygu bağı kurma çabasıyla ilgili bir şey var. Bunlarla hikaye biraz daha zenginleşiyor. Ama burada bir şey daha var. Biz o özü alıp burada bir şeyin de altını çizmek istiyoruz. Aslında Halit Karadağ sekter ve kötü bir baba gibi görünüyor ama aslında çevresindeki her insan o babanın parasının peşinde. Çünkü o Gülali’nin annesinden büyük araziler kalmış, onları satmış savurmuş, paraya çevirmiş, tefecilik yapıyor. Ve Halit Bey bu olaya da çok güzel şöyle bir örnek veriyor:

    Diyor ki Seyit, ‘Halit, bu çevrendekilerin hepsi seni yiyip bitirecek biliyor musun’ diyor. O zaman da Halit diyor ki ‘Seyit, Karapınar Deresi’nin suları alçalınca böcekler balıkları yermiş. Ama derenin suyu yükselince balıklar suyun üstündeki böcekleri yermiş. Yani, kimin kimi yiyip bitireceği suyun akışına bağlıdır.’ Bütün hikayenin temelinde böyle bir olay var. Seyirci balıklar mı böcekleri yiyecek, böcekler mi balıkları yiyecek gibi bir çatışmayı da temelinde izleyecekler.

    Biz bunu hem döneme aktardık, çok güzel bir cast yapıldı. Senaryo çok doğru çalışıldı. Oyuncular karakterlere çok güzel ısındılar, çok çabuk giyindiler o karakterleri.. Zaten ana kadro 11 kişi.

    ERDAL ÖZYAĞCILAR’I SEYREDENLERİ UTANDIRMAYACAK BİR PROJE

    Bence Erdal Özayğcılar’ı seyredenleri utandırmayacak, Erdal Özyağcılar’ıN bu 89’da başlayan serüvenini yakından izleyen izleyicilere ‘bu ne yapmış’ dedirtmeyecek, hatta onun üzerine bir taş daha koyacak çok güzel bir projeyle geliyoruz. Seyircimiz bunu sevecektir onun için yapıyoruz. Dokumuz Kaz Dağları.

    Peki bu uyarlama sırasında çok şey değişti mi karakterde?

    13 yıl önceden başlatır romanı Dostoyevski, orada zaten şey der ‘size ben şimdi öyle bir adam anlatacağım ki, belki romanı okumayabilirsiniz. Ama siz dinleyin, ondan sonra karar verin ama bence devam edin.’ Biz tabi dizi film çektiğimiz için, seyirciye böyle bir şey söyleyemeyeceğimiz için, biraz Halit Karadağ’a flashback yaptık.. O da şu, Halit Karadağ ormanda bulunuyor. Onu da ben Troya destanından aldım, Paris biliyorsun İda Dağları’nda, burada işte Kaz Dağları’nda bırakılır. Halit’i de Kaz Dağalrı’na bırakıyorlar. Anası babası belli değil. Seyircimize önce bir flashback verelim ki, bu Halit Karadağ niye bu kadar kötü, acıları var diyelim. Sonra zaten hikaye akıp gidiyor.

    Buradaki bütün karakterler bir roman karakteridir. Yalnız burada bir iki tane karakter var. Onlar benim başka yazdığım senaryolardan aktardım buraya. Bir tanesi Kadir’in sevgilisi Zuhal, bir de burada Marika diye bir kadın karakter var. Onlar farklıdır. Romandaki uşak karakterini ben Seyit yaptım. Ama o Seyit’i de ben çocukluk arkadaşı yaptım. Yani onu bulan kahyanın erkek çocuğu. Yani kardeş gibi büyümüşüz. Bir de Esma kadın var, romanda bu kadar ağırlıklı değildi, burada daha fazla ağırlıklı.

    kaynak: haberturk.com

      Forum Saati Perş. Eyl. 19, 2024 2:21 am