KARAMAZOV KARDEŞLER'DE POLİTİK SEMBOLİZM Uyeol11

Join the forum, it's quick and easy

KARAMAZOV KARDEŞLER'DE POLİTİK SEMBOLİZM Uyeol11

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    KARAMAZOV KARDEŞLER'DE POLİTİK SEMBOLİZM

    melek hatice
    melek hatice
    Hatice Harbi Fan
    Hatice Harbi Fan


    Mesaj Sayısı : 1830
    Kullanıcı Puanı : 2078
    Kayıt tarihi : 04/03/10
    Yaş : 33
    Nerden : istanbul,beyoğlu,
    İş/Hobiler : ,gezmek,sohbet etmek,sinemaya gitmek..
    Lakap : asii kızzz
    Cinsiyet : Kadın Burç : Aslan

    KARAMAZOV KARDEŞLER'DE POLİTİK SEMBOLİZM Empty KARAMAZOV KARDEŞLER'DE POLİTİK SEMBOLİZM

    Mesaj tarafından melek hatice Cuma Tem. 01, 2011 5:28 pm

    Karadağlar dizisinde politik sembolizm…
    Hemen hemen hiçbir diziyi seyretmem. Fırsat olursa, denk gelirse Karadağlar dizisini izliyorum. İlgimi ilk çeken senaryonun “Dostoevsky’nin Karamazov Kardeşler” romanından uyarlanmış olması, ikincisi (eşi Güzin ve kızı Zeynep ile birlikte) Erdal Özyağcılar’ın olması. Belki yine seyretmezdim. Fakat dizideki karakterler ve gelişmeler bende bir şeyler çağrıştırdı. İzledikçe birilerini, bir yerlere koymaya başladım. Internet’te araştırdım ve bir makale buldum. İlgimi çekti, sizlerle paylaşmak istedim. (özgürce)

    Dostoevsky hem de son ve en çok tartışılan romanı olan Karamazov Kardeşler üzerine pek çok yorum ve eleştiri kaleme alınmıştır. Burada Karamazov Kardeşler’in uyarlaması olan Karadağlar dizisi ile içinde bulunduğu iddia edilen politik sembolizmin sınırları neler olacağıdır.
    Bu çerçevede ilk olarak ailenin adı üzerinde durulmalıdır. Bilindiği gibi Dostoevsky gerçek yaşamda bulunan soyadlarından çok kendisinin yarattığı soyadlarını kullanmıştır. “Karamazov” da bunlardan biridir. Karamazov adının her şeyden önce çağrıştırdığı diğer bir ad ise “Karamzin”dir. Rus Devletinin Tarihi adlı başyapıtın yaratıcısı ve erken-Slavofil olarak adlandırılan Karamzin’in adının ise Tatar kökenli bir ad olması ilginç bir tesadüftür. Zira Rus devlet geleneğindeki yoğun Tatar etkisi unutulmamalıdır. Karamzin adı ise “Kara-Mirza” kökeninden gelen bir adın Rusçalaştırılması ile oluşmuştur. Hanedan unvanı olan ve bazen de doğrudan hanedanın kendisini gösteren bir kelime olarak “mirza” bize ilk ipucunu vermektedir. Romanın adını da veren ailenin adı, siyasette bolca rastlanan aile mecazî kullanımının bir örneği olarak ele alınmalıdır. Dizinin Karadağ İsmi ise “Kara” lakabı eski kullanımda kıymetli ve değer ifade eden şeyler için kullanır. Birçok vezir paşa bu lakabı iftiharla kullanmıştır. Dağ ise yükseklik çağrışımı birçok manaları taşımaktadır.
    Bu çerçevede bakıldığında açıktır ki, Baba Halit Karadağ devlet temsil etmektedir. Oğullarıyla (halk) anlaşamayan, devamlı köklü sorunlar yaşayan, hatta en büyük oğluyla aynı kadına âşık olarak (aslında Baba için aşk değil şehvet söz konusudur) iktidar mücadelesine giren, ahlaki olarak yozlaşmış ve hiç kimse tarafından saygı ya da siyasal anlamda düşünürsek aslında meşruiyeti kabul edilmeyen bir babadır. Aynı zamanda dikkati çeken başka bir nokta da iki eşten alınacak mana devletin ilk eşi Cumhuriyet öncesi dönemi, ikincisi ise Cumhuriyet sonrası dönemi veya barındırdığı etnik halkları anımsatmaktadır.
    En büyük oğul olan Gül Ali ise romanın pek çok yerinde vurgulandığı üzere Türkleri çağrıştırmaktadır. Akılla kavranması zor olan, irrasyonel davranışlarıyla ön plana çıkan, fakat özde iyi ve sıradan bir Türklük olarak açıkça Milliyetçi ideolojiyi temsil etmektedir. Zaten annesinin de ilk eş olması onun aynı zamanda Cumhuriyet öncesi, yani yeni Türkiye’yi temsil etmesinin başka bir yanıdır. Tabi ki aslında açıktır ki Milliyetçi düşünceler ve bunu takip eden dönemdeki Türkçülük de aslında ****** reformlarının sonucu olmasına rağmen, romantik köklerine bağlı kalarak, Türklük Milliyetçi düşüncenin orijinali olarak kabul etmiş ve Türkiye’nin bozulmamış gerçeğinin ifadesi olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır.
    Ortanca oğul olan Avukat Selahattin, Türkiye’deki ****** reformlarıyla zemin bulan Batıcı kanadı temsil etmektedir.
    En küçük oğul Kadir, masumiyet ve milliyetçiliği dinle ise özdeşleştiren ve Türklük ülküsünün siyasal iktidar kaygılarından da uzak özünü temsil etmektedir.
    Cemal, gayrimeşru oğul ve Baba Halit Karadağ’ın her daim güvendiği hizmetçisi olarak etnik halk yığınlarını işaret etmektedir.
    Gül Hayat’ın iktidarı ya da ülkeyi temsil ettiği iddia edilebilecekse de, dikkatli bir okuma, aslında milleti temsil ettiğini ortaya koyacaktır. Zira Gül Hayat’ın âşık olduğu subay sevgilisi Ramiz teması bunun en önemli kanıtı olarak düşünülmelidir.
    Bilindiği üzere Türk inanışlarına göre tüm Kürtler Türklerin bir boyudur. Ancak bundan sonra farklı yönlere dağılmışlardır.
    Avukat Selahattin’in Gül Hayat ile ilgilenmemesi ve Nazlı ile Gül Hayat arasındaki ilişki de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
    Nazlı açıktır ki Türkiye aristokrasisini temsil etmektedir. Milliyetçilik düşüncelere yakın gözükmesine rağmen, aslında Batıcılaşmış ve Türklük idealinden uzaklaşmış ve aynı zamanda da düşkünleşmiş aristokrasiyi.
    Kasabanın İmamı ise bariz bir şekilde dinî cemaat liderini temsil etmektedir.
    Karakterlerin bu temsilinden sonra öykü de aynı çerçevede yeniden ele alınacak olursa, siyasal bir analiz ve bunun üzerine yükselen hiç de iyimser olmayan karmaşık öngörüler ile karşılaşılmış olacaktır.
    Dizinin hemen açılışında karşılaşılan Baba Halit Karadağ ve Gül Ali arasındaki para meselesini asıl olarak iktidar mücadelesi olarak okumak gerekmektedir. Para ve iktidar ilişkisine ve hatta eşdeğerliği sonucuna nasıl vardığının anlaşılması için onun maddi sıkıntı içindeki hayatının ve kumarla çok fazla içli dışlı olduğu dönemlerinin (jeopolitik ve stratejik konum gereği) hatırlanması gerekmektedir. Ancak burada açıktır ki iktidar kavramı, içine girdiği pek çok felsefi tartışmadan ayrı olarak, yönetim aygıtını elinde tutmak gibi son derece yalın bir iktidar anlayışıdır. Burada Avukat Selahattin’i kısmen ve Kadir’i tamamen bu sorunun dışında tutması da manidardır. Zira Selahattin’in asla bu gücü eline geçirebilecek potansiyeli taşımadığı iddiasını ve aynı zamanda da Kadir’in temsil ettiği Türklük ülküsünün kavramı çerçevesinde zaten bu iktidardan uzak durmasının kendi kimliğine içkin olduğu kabulünü yansıtmaktadır.
    Aynı çerçeveden bakıldığında Gül Ali ile Nazlı arasındaki para ilişkisi de aristokrasi ve milliyetçiler arasındaki gelgitli ilişkiyi yansıtmaktadır. Türkçülerin desteğini arakasına alan aristokrasinin daha sonra Türklük ideallerine sırt çevirmesi ve Batıcı düşüncelerin destekçisi olmaya başlaması bu ilişkide ifade edilmektedir.
    Gül Hayat’ın Gül Ali ve Baba Halit Karadağ arasındaki durumuna yukarıda değinilmişti. Bu ilişkide paranın Baba’da bulunması ve Gül Ali’nin de Gül Hayat’ı elde edebilmesi için paraya ihtiyaç duyması, milliyetçiler ve devlet arasındaki gerilimli ilişkiyi de yansıtmaktadır. Bu noktada hatırlanması gereken en temel unsur, devletin Türklük politikalarla arasındaki mesafedir.
    Gül Ali ve Baba Halit Karadağ arasındaki sorunun çözümü için Kasabanın İmamı’na gidilmesi ve fakat bu girişimin tamamen sonuçsuz kalmasıyla, dinin politik bir sorunun çözümü için yetersiz bulduğu anlamına ulaşılmasıdır. Zaten buradaki tartışmalarda Baba’nın her türlü çözümü engellemeye yönelik davranışlarına da bakılacak olursa, devletin böyle bir çözüme izin vermeyeceği öngörüsünün bulunduğu söylenebilir. Bu girişimin bitişi ve Kasabanın İmamı’nın Gül Ali önünde eğilmesi ise, Türklük idealinin zor yollardan geçeceği ve din kesiminin bu süreçte Türklük ülküsü olarak sembolleştirilen Kadir’i Gül Ali’ye yardımla görevlendirmesi çok önemlidir.
    Nazlı ve Gül Hayat arasındaki ilişkiden çıkan sonuç ise, Türklük idealinin aristokratik yapıyla asla uyum içinde olamayacağı kabulüdür.
    Avukat Selahattin ve Nazlı’nın yakınlaşması ise açık bir şekilde aslında Batıcıların sadece aristokrasi ile yan yana gelebileceği ya da başka bir deyişle Türklük gerçekliğine uzak oldukları iddiasının bir yansımasıdır. Entelektüeller ve halk arasındaki uçurumu temsil eden Batıcılık zaten, halkın öz değerlerinden uzaklaşmış aristokrasinin çocuklarının sapkınlığının ifadesidir.
    Bu arada yürüyen Selahattin ve Kadir’in felsefi tartışmaları ise aslında, Batıcı düşünce ve siyasetin başarısızlığa mahkûmiyetini göstermeyi amaçlamaktadır. Yukarıda da değinildiği gibi Selahattin, Batıcı siyasal hareketi; Kadir ise Türklük ülküsünü temsil etmektedirler. Aralarındaki tartışmada yer alan Tanrı’nın varlığı konusu siyasal düzlemde sadakat sorununu ifade etmektedir. Başlangıçta yer alan Batıcılığın Türkiye’ye uyumu sorununun yerini ileride devlete sadakat ve daha sonrasında sadakatsizlik ve daha sonra da bunun yerine konacak olan ve Türkiye’ye yabancı olmayan gerçekliklerin tartışması izlemiştir. Bu tartışmalarda Selahattin’in argümanlarının çok daha tutarlı olması ise, sonuç bölümüyle dengelenmiştir. Argümanların gücüne rağmen, doğru bambaşka bir yerde olabilir düşüncesinin yansımasıdır.
    Bu tartışmaların en can alıcı yanı ise kuşkusuz ki, Cemal’in bu tartışmalar içindeki tutumudur. Dikkatle bu tartışmaları izleyen Cemal, kendisini Selahattin’in öğrencisi olarak kabul etmektedir.
    Bu arada geçen Kadir ve Gül Hayat arasındaki diyalog, bu sayede Gül Hayat’ın Kadir’e büyük bir sempati ve daha da ötesi saygı duyması ve bu yüzden de romanın sonundaki kararını verişi ve Gül Ali’ye bağlanması, Türk birliği için dine ve Türk ülküsüne vereceği önemin göstergesidir. Ona göre milletin birliği de Türkiye’nin esenliğinin de ancak Türk ülküsünün etkisiyle var olabilirliğinin ispatıdır.
    Romanda cinayet sahnesi ise zamanın kırıldığı noktadır. Buraya kadar gelen vaka analizi bundan sonra yerini öngörülere bırakmaktadır. Bu sahnede ilk dikkate değer nokta; Türk birliği iradesinin (Gül Hayat) devletin iktidarına (Baba’daki para) değil, kendi meşru sahibine (subay (kumarbaz Ramiz) yönelmiş olmasıdır. Ancak Türklük idealine bu arada Osmanlının tükenmişliğini ancak ve ancak milliyetçilerden (Gül Ali) göstermektedirler. Bunu ise ancak devletle mücadeleye girişerek ve fakat yine de son sadakatsizliği yapmayarak becermektedirler. Milliyetçiler büyük idealleriyle uğraşırken ve Batıcılar (Selahattin) da etkinliklerini yitirmişken ise, derin uykuda görünen halk (Cemal) fırsattan istifade ederek devleti devirmektedirler. Türkiye’nin ruhu (Kadir) ise bütün bunlar olurken, (Kasabanın İmamı) aldığı talimatla, sonuçta başarısız da olsa, milliyetçilerin yardımına koşmaya çalışmaktadır.
    Selahattin ve Cemal’in yüzleşmesi, herhalde hem Batıcıları hoyratça eleştiriyor olmanın verdiği memnuniyeti hem de hiç de istemediği bu durum yüzünden büyük bir korku yaşamış olsa gerektir. Zira bu bölümün yeniden okunmasında karşılaşılacak olan politik analiz, Batıcıların hazırladığı zemin üzerinde gelişen halk kitle hareketlerinin alacağı tehlikeli durumu işaret etmektedir. Cumhuriyet Devrimi’nin burada öngörülmüş olduğu da kolaylıkla söylenebilir. Hatta böyle olası bir devrimin niteliklerini de kendince tanımlamıştır. Şöyle ki; Selahattin eve girdiğinde, Cemal’in üzerinde babasının ceketi olduğu halde onu babasının koltuğunda otururken bulmuştur. Bu ceketin cebinde 3000 lira da vardır. Cemal’in Gül Hayat ile hiçbir ilgisi yoktur, hatta aldığı para da Baba’yı öldürmenin kendisinden sonraki bir amaç olarak ortada durmaktadır. Bu cinayeti işlerkenki ahlaki sebepleri bambaşka olmasına rağmen, asıl derdi ise Babanın (devletin) yerini almaktır. Bu durum politik düzleme taşındığında ortaya çıkan sonuç, isyancı halk kitlelerin aslen ne Türk birliği gibi “yüce” amaçları hatta ne de iktidar amacı vardır. Batıcılardan öğrendikleri yarım yamalak bilgilerle devleti devirirken aslında kendilerinin de devletinkinden başka bir yönetim kuramayacakları iddiası ortaya atılmaktadır.
    Cemal’in intiharı ise açıktır ki Türkiye’de halkı mahkûm etmesidir. Kendi halkına yabancılaşmış ve derinlikten yoksun olarak gördüğü bu hareketin ileride kendisine de yabancılaşacağı ve kendisini ortadan kaldıracağı öngörüsü olarak da düşünülebilir.
    Selahattin ve Kadir’in el ele verip Gül Ali’yi ve Gül Hayat’ı Amerika’ya kaçırmaları ise şüphesiz ki halkın karşısında Batıcı liberaller ve milliyetçi sağın başarısız ittifakını temsil etmektedir. Ayrıca dikkate değer bir unsur da son anda bile Nazlı’nın Gül Ali’ye karşı kin dolu tutumudur ki, burada da herhalde aristokrasinin son anda bile milliyetçilik ile barışamayacağı yönündedir.
    Sonunda Selahattin’in delirmesi ve geriye aileden sadece Kadir’in kalması ise açıktır ki, Batıcılığın kendi iç çelişkileriyle ortadan kalkacağı, buna rağmen Türklük ülküsünün yeni Türkiye’nin dinî ve derin ruhunun geleceği temsil eden çocuklarla beraber Türkiye’de ilelebet var olacağı öngörüsü ya da umudunu yansıtmaktadır.
    Bunların dışında önem arz eden iki yan öykü de bu politik sembolizmi güçlendirmektedir. Sadece dinî kesimi lanetlemek ve methetmekle kalmamakta, aynı zamanda halkı da de din ile beraber ele almakta ve özgür iradenin önemine vurgu yapmaktadır.
    Sonuç olarak dizideki politik sembolizme kısaca bakılacak olursa, ilk söylenmesi gereken aile mecazı çerçevesinde dönemin Türkiye siyasetinin bir analizini yapılmaya çalışılacak ve bir cinayet üzerinden de öngörülerini ortaya konulacaktır.
    Roman günün politik ortamını ve siyasal aktörlerini kuşkusuz ki kendi politik görüşleri çerçevesinde algılanmış olduğundan, dizide aynı istikamete işaret edeceği anlaşılmaktadır. Bu çerçeveyi ele almak için ise birkaç başlık olarak Devlet, milliyetçiler, dinciler, Batıcılık ve ihtilal kavramlarına bakılmalıdır.
    Dizide son söz romandaki gibi ise her ne gerçekleşirse gerçekleşsin, Türklük ülküsünün geleceği elinde tutacağı ve Türkiye’de ilelebet yaşayacağı inancıdır.
    — Ömrümüzün sonuna dek! Tüm ömrümüzce el ele olalım! Yaşasın Karamazov! diye bağırdı. Bütün çocuklar bu bağırışa bir kez daha katıldılar.

    KARAMAZOV KARDEŞLER'DE POLİTİK SEMBOLİZM (Dr.Taşansu Türker Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Araştırma Görevlisi)

    Özgürce 14.06.2011

    http://www.gavurege.com/webroot/cb-articleview.php?token=5d891e6cdbd39527c9dc197523907d8b&FormAction=edit&article_id=1348

      Forum Saati Perş. Eyl. 19, 2024 2:11 am